Site Etiketleri: Adana Ceza Avukatı Adana Boşanma Avukatı Adana Avukat Adana Ağır Ceza Avukatı Ceza Avukatı Adana Avukat Boşanma Avukatı Ağır Ceza Avukatı
SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇLARINDA HİYERARŞİ VE İSPAT SORUNU BİR KARAR İNCELEMESİ
MAKALEYİ SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLA
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun oluşabilmesi için bazı unsurların zorunlu olarak ispat edilmesi gerekmektedir. Bu konuya ilişkin web sitemizde bulunan ayrıntılı incelemelerimize atıfta bulunarak, bu unsurlar içerisinde “hiyerarşi” unsuru üzerine Yargıtay tarafından verilen bir karar ışığında ayrıntılı incelemelerde bulunacağız.
İnceleyeceğimiz karar, Yargıtay 5 Ceza Dairesi’nin 2021/203 K. sayılı kararıdır. Karar uzun bir karar olduğundan, tüm kararı BURADAN inceleyebilirsiniz. Biz burada sadece bu karar içerisinde geçen ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunda hiyerarşi konusundaki belirlemelerden bahsedeceğiz.
SUÇ ÖRGÜTLERİNDE HİYERARŞİNİN ÖNEMİ
İlgili kararda öncelikle hiyerarşinin neden suç örgütleri açısından önemli olduğu üzerinde durulmuştur.
“Belirli bir amacı gerçekleştirmeye yönelmiş ve bu amaca uygun belirli bir büyüklüğe ulaşmış örgütlerin idaresini kolaylaştıran ve bu örgütleri ayakta tutup iş bölümü, süreklilik, disiplin gibi olguların sağlayıcısı …”
Karardaki belirlemeden de anlaşılacağı üzere örgüt içi hiyerarşinin ilk özelliği, belirli bir büyüklüğe ulaşmış örgütler için geçerli olduğu tespiti yapılmıştır. Zira Yargıtay’ın bir çok kararında belirttiği ve öğretinin de üzerinde önemle durduğu gibi, hukuki anlamda bir suç örgütünden bahsedebilmek için, amaç suçları yerine getirebilme potansiyeline sahip olabilecek düzeye ulaşması gerekmektedir. Her 3 kişinin bir araya gelmesini “suç örgütü” ilan edip yıllarca insanları haksız yere suçlayan “Engizisyon Zihniyeti”nin hukukumuza bir armağanı olan “iştirak-suç örgütü” çelişkisini Yargıtay, bu şekilde ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Gerçekten de “Paralel Devlet Yapılanması” ve “FETÖ” olarak hain örgütün, tüm alternatiflerini ve muhaliflerini yargı ve emniyeti ele geçirerek örgüt suçlaması ile cezaevlerine atıp, sindirdiği dönemden kalan bu anlayışı yıkmak maalesef hiç de kısa sürmemiştir.
İşte amaç suçları gerçekleştirebilecek olgunluğa ulaşan suç örgütünün yönetimi ve idaresini kolaylaştırmak, örgüt içerisinde amaç suçları gerçekleştirmeye yönelik faaliyetlerin örgüt amaçlarına uygun olarak yürütülmesi için hiyerarşi, bir örgütün olmazsa olmaz unsurudur. Örgüt yöneticileri, örgüt faaliyetlerinin daha etkin işleyebilmesi için disiplini gerçekleştirmek, işlerin devamını ve örgütün zinde yapısını ayakta tutmak için hiyerarşiye önem vermekle, örgüt üyeleri de örgüt içerisinde bulundukları konuma göre görevlerini en iyi şekilde yaparak örgüt içerisinde yükselme ve tabi ki daha çok para ve nam kazanmak saikiyle hareket etmektedirler.
SUÇ ÖRGÜTLERİNDE HİYERARŞİNİN NİTELİĞİNİN TESPİTİ
İlgili kararda, suç örgütlerinde hiyerarşinin niteliğinin de tespitinin zorunlu olduğu açıkça belirtilmiştir. Yargıtay öncelikle “her suç örgütünün kendine özgü bir hiyerarşisi” olduğunu belirterek, her suç örgütünün kendine özgü bu hiyerarşisinin belirlenirken nasıl bir yol izleyeceğinin pusulasını da çizmiştir.
Yargıtay; öncelikle hiyerarşinin “suç örgütlerinin büyüklükleri ile işlemeyi amaçladıkları suçlara ve bu suçların niteliklerine” göre değiştiği üzerinde durmuştur. Gerçekten de her suç örgütünün büyüklüğü kendine hastır ve her suç örgütü amaç bakımından soyut anlamda aynı hedefe yönlense de “somutlaştırılmış amaç”ta farklılık göstermektedir. Örneğin, uyuşturucu ticareti yapan bir suç örgütünün amacı “uyuşturucu ticareti” olsa da örgüt yapısı ve üyeleri bakımından “somut” anlamda farklılık göstereceği açıktır.
Yargıtay’ın hiyerarşi konusunda değindiği bir diğer husus ise, örgüt üyelerinin nitelikleridir. Suç örgütleri, en alt geçim seviyesinden en üst gelir seviyesine kadar tüm katmanlarda yuvalanabilmektedirler. Aynı şekilde “ihaleye fesat karıştırma” suçuna yönelmiş bir suç örgütü ile varoşlarda torbacılardan ibaret “uyuşturucu ticareti” suçunu işleyen suç örgütlerinin üyelerinin aynı nitelikte insanlardan oluştuğunu söyleyebilmek, imkansızdır.
Yargıtay incelemeye konu kararda bu hususu “…kurucu ve yöneticileri ile üyelerinin ait oldukları gelir grupları, eğitim düzeyleri ve mesleki durumları gibi hallerinden kaynaklanan niteliklerine ve sayılarına…” göre örgüt hiyerarşisinin şekillendiği gerçeğini dile getirerek ortaya koymuştur.
Bununla birlikte, hangi gelir seviyesi ve eğitim düzeyinde olursa olsun, insan denen varlığın sosyal bazı özellikleri nedeniyle birbirleri ile ilişkileri “beklenen”den farklı olabilmektedir. Gelir seviyesi yüksek ve gerçekten de çok kaliteli eğitim almış kişilerin, bir toplantıdaki konuşmaları ile bağlı olduğu örgüt içerisindeki üyelerle olan konuşmaları çok farklı olabilir hatta birbiri ile alakası olmayabilir.
İşte Yargıtayımız bu hususu da göz önüne almış, suç örgütü içerisinde hiyerarşi tespiti sırasında elde edilen deliller değerlendirilirken bu önemli konunun atlanmamasına vurgu yapmıştır. İncelemeye konu kararda Yargıtay bu hususu “...bunların birbirleriyle olan örgütsel ilişki dışındaki hemşehrilik, akrabalık ve mesleki beraberlik gibi diğer ilişkilerinin biçim ve niteliklerine…” şeklindeki tespit etmiştir.
Suç örgütleri, bir yandan işledikleri suçlardan açık vermemek bir yandan diğer örgütlerin faaliyetlerinin tespitini engellemek bir yandan da normal insanların şüphelenmesini engellemek için örgüt içi ilişkilerini perdelemek, gizlemek en azından açığa vurmamak için “gizlilik” dahilinde bir hiyerarşiye tabi olurlar. “…faaliyetlerinin gizlilik içerisinde ve örtülü bir biçimde yürütülmesindeki zorunluluğa uygun olarak…” hiyerarşinin gerçekleştiğini kararda dile getiren Yargıtay, bu konuda delil toplamaya çalışan emniyet kuvvetleri ile tespitleri inceleyen yargı mensuplarına da yol göstericilik yapmıştır.
Hiyerarşik ilişki üzerine Yargıtay’ın değindiği bir başka konu da yukarıda sayılan hususların sadece örgüt üyelerinin değil, örgüte yardım edenler veya yardım etmesi beklenenler açısından da geçerliği olduğudur.
SUÇ ÖRGÜTLERİNDE HİYERARŞİNİN İSPATI
Ceza hukukunda, bir vakanın tespiti ile ispatı, farklı konulardır. Yukarıda “hiyerarşinin tespiti” konusunda önemli hususlar belirtilmiştir. Peki tespit edilen bu hiyerarşi nasıl ispat edilecektir? Zira ispat edilemediği sürece hiyerarşinin varlığını bilmek, suç örgütünün varlığı ve cezalandırılması konusunda pek bir anlam ifade etmemektedir.
Örgüt içi hiyerarşinin ispatı, sadece somut delillerle ortaya konulmalıdır. Bir delilin “somut” olması, delilin tespit edilebilmesi açısından bir somutluk değil, ispat edilmesi amaçlanan konu bakımından bir somutluktur.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarının ispatında, hiyerarşik yapının ispatı ile birlikte bu yapının devamlılık arz etmesi, belli bir suç veya olay açısından geçici bir hiyerarşi olmadığı somutlaştırılmalıdır. Amaç suçlar bakımından emir komuta zincirinin “devamlılık” gösterdiği, tüm amaç suçlar için aynı emir komuta zincirinin aktif olduğu somutlaştırılmalıdır. İşte bu somutlaştırma; şüpheli, müşteki ve/veya tanık beyanlarıyla, teknik ve fiziki takip verileriyle, ortam dinleme kayıtlarıyla, net bilgilerle, banka kayıtlarıyla, sosyal medya başta olmak üzere dijital kayıtlarla, arama dökümleriyle gerçekleştirilmesi; yapılacak bu gerçekleştirme işlemlerinin “aksi sabit olmayan, kesin ve inandırıcı” niteliklere sahip olması gerekmektedir. Bu delillere hem ulaşılabilmeli hem de hukuka uygun bir şekilde dosyaya aktarılmalıdır. Bu delillere hem ulaşma aşamasında hem de dosyaya aktarılma aşamasında hukuka aykırı bir yönteme kaymak, tüm delillerin “yok hükmünde” olmasına neden olabilir.
Yargıtayımız ilgili kararında bu hususları “…bir suç örgütünün varlığı için hiyerarşik yapılanmanın amaç suçları işlemede devamlılığını gösteren somut deliller, emir-komuta zincirini ortaya koyan temel yapılanma, buna ilişkin şüpheli, sanık ve tanık beyanları ve/veya telefon, ortam dinleme kanıtları ile teknik araçlarla tespit edilen verilere ve net bulgulara ulaşılması gerektiği...” belirlemesi ile dile getirmiştir.
“Şekli” anlamda yukarıda belirtilen tüm tespitler ve hatta delillendirmeler yapılsa dahi, bir de bu delillerin “amaca uygun bir şekilde” yorumlanması gerekmektedir. Hukuka uygun olarak elde edilen bir delilin aynı zamanda “doğası” gereği ispata yönelik amaca hizmet etmesi zorunludur. İspat bakımından hukuka uygun ama zayıf bir delili, bazı hukuki gerekçelerle güçlendirmeye çalışmak, hukuken hiçbir anlam ifade etmemektedir!
Yukarıda belirttiğimiz “Engizisyon Dönemi”nde, hain terör örgütü üyeleri işte tam da bu yöntemle, alakasız ve ilgisiz belirlemeleri, bazı kelime oyunlarıyla kesin delile (!!!) dönüştürmüşler, terör örgütüne muhalif olanları “suç örgütü” adı altında sosyolojik ölüme terk etmişlerdi.
İşte Yargıtay bu hususun deşifresi niteliğinde olmak üzere kararında aynen şu gerekçeyi dile getirmiştir: “…suç örgütü basit bir yapılanma olmadığından, birkaç kişinin telefon konuşmalarında lakap, üstü kapalı ve/veya yüz yüze konuşma ve buluşma konuşmalarının, örgüt şemaları, sadece iletişim tespit bilgileri, kimi ne kadar süre ve sıklıkla aradığı gibi tespitlerin tek başına hiyerarşik yapıyı ortaya koymayacağı, sadece yasal düzenlemeleri tekrar ve yorumu ile suç örgütünün varlığının kabul edilemeyeceği, kavramın klişe, basmakalıp ve soyut cümlelerle belirlenip, her eylemde uygulanmasının hukuki olmayacağı, örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyelerinin kesin ve tartışmasız olarak belirlenip, yapılanmanın içinde ne şekilde yer aldığının, soyut değil, somut biçimde saptanması gerektiği…“
Tüm bu anlatılanlar ışığında; bir suç örgütünün hiyerarşi unsurunun nasıl ispat edilmesi gerektiğini ortaya koyan Yargıtay, hiçbir ek açıklamaya gerek kalmadan incelenen kararda “İSPATIN NASIL OLMAMASI GEREKTİĞİNİ” gayet net ve özet olarak belirlemiştir:
“…sanıkların devamlılık gösterecek şekilde planlı bir ortaklık, iş bölümü ve paylaşım anlayışı içerisinde bir araya geldiklerine, devamlılık içeren kanunun suç saydığı fiilleri işlemek (suç işleme programı altında) amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna, hiyerarşik yapılanmayı gösteren emir komuta zinciri ile altlık üstlük ilişkisinin varlığına ve sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kolektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ettiklerine ilişkin kanıtların nelerden ibaret olduğu hususları gerekçeli olarak tartışılıp, buna ilişkin delillerin dosya kapsamına uygun, mantıksal ve hukuksal bağ kurularak neler olduğu denetime imkan verecek biçimde gerekçeleriyle açıklanmak suretiyle, karar yerinde ayrıntılı olarak gösterilmeden suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçlarından sanıklar hakkında yazılı şekilde hükümler kurulması… BOZULMASINA…”
SONUÇ
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma gibi TCK md. 220 ve diğer düzenlemelere dayalı soruşturma ve yargılamalar, haklı olarak toplum tarafından önemle takip edilmekte, toplumsal infiale neden olabilecek suçların başında geldiğinden, medyanın da radarında olan konulardandır.
Toplumda ölümcül bir kanser hücresi niteliğinde olan suç örgütlerine karşı toplumsal bilinç yükseldikçe, her suç örgütü iddiasıyla ortaya konulan soruşturma dosyası, daha baştan gerçek ve doğruymuş gibi lanse edilerek, insanlar daha savunma vermeden “hükümlü” hale gelmektedirler. Fakat Yargıtay’ın incelemeye konu kararı gibi yığınla karardan oluşan bir külliyat, suç örgütü isnatlarının bizzat soruşturma makamları tarafından atılan bir iftiradan ibaret olduğunu ispat etmektedir!
Gerek emniyet gerek savcılık gerekse de mahkeme aşamasındaki yanlışlıklar, kasıtlı girişimler veya bilgisizlikten kaynaklı hatalı tespitler, soruşturma makamlarının “rüşvet, iltimas geçmek, korumak” gibi tepkilerden çekindikleri için “hukuki” tahlil yapamamalarına; mahkemelerin de aynı saikler hareket ederek hukuksuz kararlar üretmelerine neden olmaktadır. Bir anlamda; topu herkesin birbirine attığı ve bir çığ gibi büyüyen bu “hukuksuzluğa” sadece Yargıtay’ın çabalarıyla ve fakat sınırlı olarak “dur” denilebilmiştir.
Yaşanan bu acı tecrübe sonrası; Yargıtay’ın sert gerekçeli kararları, HSK’nın disiplin işlemleri, İçişleri Bakanlığı’nın tavizsiz girişimleri ile emniyet-yargı-bürokrasi üçgenindeki kanayan bu yara en azından durdurulmuş ve fakat hali hazırda hala tamamen ortadan kalkmış değildir.
Bu nedenle, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarına dair yapılan soruşturma ve kovuşturmalara “ön yargılı” bakılmalı, diğer ceza yargılamalarından çok daha hassas, çok daha ilkeli ve çok daha hukuki tahlillerle defalarca gözden geçirilmelidir. Maalesef yaşanan ve ispatlanan tüm bu hukuka aykırılıklara rağmen keyfi davranan kamu görevlileri az sayıda da olsa hâlâ bulunmakta, hatta hain örgütün kripto üyeleri hücre kapatsalar da hain faaliyetlerine devam etmekte, “suç örgütü” iftirası ile kendilerini deşifre edenlerden intikam almak için fırsat kollamaktadırlar.
MAKALEYİ PDF HALİNDE OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
YORUM GÖNDER