Ceza Soruşturmasında ve Yargılamasında Avukat <
CEZA SORUŞTURMASI VE YARGILAMASINDA AVUKATIN YERİ VE ZORUNLU-İSTEĞE BAĞLI MÜDAFİLİK
0 Yorum
1527
14-09-2024

Ceza soruşturması ve/veya yargılaması aşamasında, suç şüphesi altında bulunan şüpheliye gerek Anayasa gerekse de uluslararası sözleşmeler dahilinde birçok haklar tanınmıştır. Bu hakların belki de en önemlisi ve fiilen en önde geleni “müdafiden yararlanabilme” hakkıdır. Şüpheli veya sanık, soruşturmanın ve yargılamanın her aşamasında, ifade vermekten tutun dosyadaki belgeleri almak ve hatta savunma yapmaya kadar tüm aşamalarda, müdafinin (avukatın) hukuki yardımından yararlanabilme hakkına sonuna kadar sahiptir.

Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 149/3. fıkrasında;

“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır.

Görüldüğü üzere madde metninde avukat merkezli olarak yapılan bir tanımla, şüpheli veya sanığın hakkı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Şüpheli veya sanığın müdafi olarak soruşturma ve yargılamaya katılan avukatın, tüm aşamalarda yer alma hakkı engellenemediği gibi, şüpheli ve sanığın da avukatının bu aşamalarda yanında olmasını talep etme hakkı da engellenemeyecektir.

Fakat öyle durumlar olur ki, şüpheli veya sanığın avukat talep etmesine bakılmaksızın bizzat soruşturma veya yargılama makamınca bir müdafi atanır. Bu hususa “zorunlu müdafilik” denilir. Bu konu CMK md. 150/3. fıkrasında düzenlenmiştir:

“Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.”

Aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Dolayısıyla, şüpheli veya sanığın üzerine atılı ithamın kanuni alt sınırı 5 yıldan fazla ise, şüpheli veya sanığın istemine bağlı kalmaksızın, soruşturma veya yargılama makamınca re’sen müdafi atanır.

İşte, şüpheli veya sanığa yöneltilen suçlamanın kanuni karşılığındaki cezasının alt sınırı 5 yıldan fazla ise, şüpheli veya sanık istemese, talep etmese dahi, soruşturma veya yargılama makamınca bir müdafi atanır ve bu kuruma “zorunlu müdafilik” denir.

Şüpheli veya sanığın özel avukatı var ise, yeniden müdafi atanmasına gerek yoktur. Kanun koyucunun buradaki amacı; soruşturma ve yargılama aşamasında suç işleme ithamı altında bulunan şüpheli ya da sanığın hakkında yapılan tüm işlemde hukuki destek almasını sağlamak, hukuka aykırı girişim olmadığını belirlemek, soruşturma ve yargılamanın hukuka uygun olarak yapıldığını ortaya koyabilmektir.

Dolayısıyla alt sınırı 5 yıldan fazla ceza öngören suçlara dair yürütülen soruşturma ve yargılamada, şüpheli veya sanığın eğer bir müdafisi yok ise, hiçbir talebe ve isteme bağlı olmadan avukat atanması zorunludur. Dolayısıyla bu tip bir ithamda bulunan şüpheli veya sanığın, ifadesi veya sorgusu bizzat avukat nezaretinde yapılmalı ve ayrıca şüpheli veya sanığın avukatıyla görüşebilmesi sağlanmalıdır.

Fakat yine bazı durumlarda zorunlu müdafilik düzenlemeleri maalesef kollukça pek göz önüne alınmamaktadır. Alt sınırı 5 yıldan fazla ithamla göz altına alınan bir şüpheli, avukatı (müdafisi) olmadan ifadesi alınabilmektedir. Bu durumla ülkemizde çok karşılaşıldığından kanun koyucu bu hususa ilişkin bir kuralı CMK md. 148/4. fıkrasında düzenlenmiştir:

“Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”

Görüldüğü üzere kollukça zorunlu müdafilik olsun olmasın, şüphelinin avukatı olmadan alınan ifadesi mahkeme huzurunda ifade veren tarafından doğrulanmadıkça, hükme esas alınamayacaktır. Burada kanun koyucu bir ayrıma gitmemiş, alt sınırı 5 yıldan fazla OLMAYAN suçlara dair yapılan ifade alma işlemlerinde de eğer şüpheli avukat olmadan ifade vermiş ise, mahkemede bu ifade kollukta ifade veren kişi tarafından doğrulanmaz ise, hükme esas alınamayacaktır.

Hükme esas alınamayacaktır” demek, mahkeme karar verir iken, bu ifadede geçen beyan veya delilleri göz önüne alamaz, hükmünde bu ifadedeki verilere dayanamaz demektir. Yani mahkeme için, müdafi olmadan kollukta alınan ifade mahkeme huzurunda kabul edilip onaylanmazsa, o ifade yok hükmündedir.

Peki neden şüpheli veya sanık, mahkeme huzurunda bu ifadeyi kabul edilmez ise hükme esas alınamayacaktır?

Kanun koyucu, mahkemenin huzurunda bulunmayı, kollukta bulunmaktan daha özgür bir ortam olarak değerlendirmiş, hâkimin karşısında baskıya uğramayacağı kabulünden hareket etmiştir.

Kanaatimizce burada kanun koyucu, şüpheli veya sanığın mahkemeden avukat talep etmesi halinde bu talebin yerine getirilmesi zorunlu olma noktasından hareket etmiştir. Çünkü bir şüpheli veya sanık, yukarıda bahsi geçen zorunlu müdafilik söz konusu olmasa da mahkemeden avukat talep ederek hukuki yardımdan yararlanabilir.

Kanun koyucu sadece kollukta verilen ifadeden bahsetmiştir. Fakat bazı durumlarda şüpheliler, kollukta ifade vermeden doğrudan doğruya savcıya ifade vermektedir. Bu durumda ne olacaktır? Zorunlu müdafilik söz konusu ise ve savcı eğer zorunlu olmasına rağmen şüpheliye müdafi tayin etmeden ifade almışsa ne olacaktır? Kanaatimizce, kanun koyucunun amacının “adil yargılanma hakkı”nın tam olarak uygulanması olduğundan, savcı huzurunda ifade verilse de zorunlu müdafilik gereği avukat tayin edilmemişse, CMK md. 148/4. fıkrası gereği hâkim önünde onaylanmayan bu ifade yine hükme esas alınmayacaktır. Aynı durum kanaatimizce, savcının huzurunda ifade verirken avukat isteyen ancak talebi yerine getirilmeyen şüpheli için de geçerlidir. Savcı huzurunda ifade veren ve itham edilen suçun alt sınırı 5 yılın üzerinde olmasa da avukat isteyen şüphelinin talebi yerine getirilmeden ya da reddedilerek ifade alınır ise, bu ifade hâkim önünde onaylanmadıkça geçerli olmayacağı kanaatindeyiz.

Burada önemli olan, zorunlu olsun olmasın şüphelinin müdafi olmadan alınan ifadesinin mahkeme veya hâkim önünde onaylanması kadar, mahkeme veya hâkim önünde iken müdafi yardımından yararlanabilmesinin sağlanabilmesidir. Müdafinin duruşma salonunda sadece "hazır olması", kavram bakımından müdafi yardımından yararlanma anlamına gelmemektedir. Şüphelinin müdafi ile makul bir süre baş başa görüşebilmesinin sağlanması, müdafiye de savunmasını hazırlayabilmesi için gerekirse makul bir süre verilmesi gerekmektedir. Yoksa, duruşma salonunda hâkimin karşısında, şüpheli ile hiç görüşme imkânı bulamayan müdafinin hazır olmasının, hukuken hiçbir anlamı olmadığı gibi, bunun bir yardım olmadığı da açıktır.

Ülkemizde maalesef gerek kolluktan gerekse de diğer uygulayıcılardan kaynaklı birçok hukuksuz girişimler, hatalar veya kasten yapılan fiiller nedeniyle, şüpheli ve sanıkların hukuki hakları hiçe sayılmıştır. Bu olumsuz durum sadece bizim ülkemizde değil, tüm ülkelerde dönem dönem kanayan bir yara olarak baş göstermiş ve maalesef baş göstermeye de devam edecektir. Savunma hakkının kutsallığı, herkesin savunma hakkını kullanma hakkına sahip olduğu ve bu hakkın kısıtlanamayacağı gerçeği, maalesef kendine modern diyen birçok insan tarafından dahi hâlâ hazmedilememiştir. Bu nedenle birçok ülkenin kanunlarında, bu tip olumsuzlukların yaşanmaması için bulunan en gerçekçi yol olarak, avukatların bu sürece dahil edilmesi öngörülmüştür. Avukatlık, “suçluyu savunma mesleği” değil, “adaleti gerçekleştirme sanatı”dır. Bugün kendini modern hukukun savunucusu olarak gören yığınla insan dahi avukatların bu süreçte yer almasını sindirememişlerdir. Ceza soruşturmasına ve yargılamasına müdafi mahlasıyla iştirak eden avukatın, tüm hukuki sürecin doğru işlemesini sağlamak gibi ağır bir yükü vardır. İşte zorunlu müdafilik ve hatta zorunlu olmasa da talep edildiğinde devlet tarafından avukat tayin edilme zorunluluğu, bu kabulden hareket ederek yapılan düzenlemelerdir.

Site Etiketleri: Adana Ceza Avukatı Adana Boşanma Avukatı Adana Avukat Adana Ağır Ceza Avukatı Ceza Avukatı Adana Avukat Boşanma Avukatı Ağır Ceza Avukatı

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

Adli Sicil Kaydı ve Arşiv Kaydı Silinir Mi?

Aile Konut Şerhi

ANLAŞMALI BOŞANMA VE BOŞANMA PROTOKOLÜ

ATATÜRK ALEYHİNE SUÇLAR

BOŞANMA DAVALARINDA MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

BOŞANMA DAVASI

GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME SUÇU

7406 SAYILI KANUN İLE TCK'DA VE BİR KISIM KANUNLARDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

CEZA DAVALARINDA TENSİP ZAPTI NEDİR?

TENSİPLE TAHLİYE NEDİR?

ESAS HAKKINDA MÜTALAA NEDİR?

İŞLENEMEZ SUÇ

MEŞRU SAVUNMA

ORGANİZE SUÇLULUK

SUÇUN DEREBEYLERİ

CEZA AVUKATININ YOL HARİTASI

KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS SUÇU

SUÇA YARDIM ETME

TCK MD 1 - CEZA KANUNUNUN AMACI

TCK MADDE 267 İFTİRA SUÇU

YAĞMA (GASP) SUÇU

UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE TİCARETİ YAPMA SUÇU

TEFECİLİK SUÇU ÜZERİNE

TUTUKLAMA NEDİR?

HİÇ KİMSE KONUŞMAYA ZORLANAMAZ!

CEZA KANUNLARINI BİLMEMEK MAZERET DEĞİLDİR

BOŞANMA DAVALARINDA CİNSEL KUSUR İDDİALARI

KISITLAMA KARARI VE AVUKATIN HAKLARI

CEZA YARGILAMASINDA SONRADAN DEĞİŞEN - ÇELİŞEN İFADE

YARGITAY KURAL OLARAK MADDİ VAKIA DENETİMİ YAPAMAZ

CİNSEL SUÇLARDA NASIL BİR AVUKATA İHTİYACIN VAR?

SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇLARINDA HİYERARŞİ VE İSPAT SORUNU BİR KARAR İNCELEMESİ

TERK SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

EVLİLİKTE ÇOCUĞU KORUMAK İÇİN TEHDİT - BOŞANMA

HUKUKUN YASAKLADIĞI PUSULA: SUÇ YOLU (ITER CRIMINIS)

KASTEN ÖLDÜRME SUÇLARINDA TAHRİK

EŞİNE ŞEREFSİZ DEMEK BOŞANMA SEBEBİ Mİ?

CEZA SORUŞTURMASI VE YARGILAMASINDA AVUKATIN YERİ VE ZORUNLU-İSTEĞE BAĞLI MÜDAFİLİK

KATALOG SUÇ GEREKÇESİYLE TUTUKLAMA VE ANAYASA'YA AYKIRILIK SORUNU