Site Etiketleri: Adana Ceza Avukatı Adana Boşanma Avukatı Adana Avukat Adana Ağır Ceza Avukatı Ceza Avukatı Adana Avukat Boşanma Avukatı Ağır Ceza Avukatı
GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME SUÇU
Devlet; üstün-egemen güç olarak tanımlanan/tanınan, kurumların kurumu olarak tabir edilen ve yadsınamayacak bir yapı olarak karşımızda/yanımızda/önümüzde bulunan bir yapılanmadır. Devletin varlığını inkâr etmek imkânsız ise de tam olarak tanımını yapmak da kolay değildir.
Devlet, kendisine bağlı olarak çalışan kişiler aracılığıyla bir kısım işlerin yapılmasını yahut yapılmamasını sağlamaktadır. İşte Devlete bağlı bu kişiler, kamu/toplum adına başka bir ifade ile toplumda kabul edilen/edilmiş Devlet adına iş yapmakta olduklarından ve görevleri ile ilgili yapmış oldukları tüm işlerin kamu adına yapıldığı kabul edildiğinden, “kamu görevlileri” olarak adlandırılırlar.
Kamu görevlileri, sahip oldukları bu görev nedeniyle bir şeyin yapılmasını yahut yapılmamasını sağlar iken, bir kısım engellemelerle karşılaşabilirler. Bu engellemeler “direnme” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Kanun koyucu, işte bu direnmeyi önlemek, direnme önlenemediği takdirde direnen kişilerin cezalandırılmasını sağlamak amacıyla TCK md. 265'te düzenlenen “Görevi Yaptırmamak İçin Direnme” suçunu düzenlemiştir.
Biz bu makalemizde, görevi yaptırmamak için direnme suçunu mercek altına alarak, hangi fiillerin bu suça vücut verebileceğini kısaca araştırmaya çalışacağız. Suçun nitelikli halleri ve kasten yaralama ile ilgili maddenin 2, 3, 4 ve 5. fıkralarına, bir başka çalışma konusu olması nedeniyle değinmeyeceğiz.
YÜKSEKKAYA LAW OFFICE, kamu görevlilerine karşı gerçekleşen direnme fiilinin çok iyi anlaşılmasını, kişilerin haklı ve sağlam temellere dayalı karşı çıkışlarının çoğunlukla bu suç bağlamında değerlendirilmesi nedeniyle birçok hukuka aykırılıkların yaşandığı farkındalığı ile hareket ederek, bilgilendirme olarak bu makaleyi yayımlama gereği duymuştur.
BÖLÜM – 1
TANIM
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme, TCK md. 265'te düzenlenmiştir.
MADDE 265. - [1] Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
[2] Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
[3] Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
[4] Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
[5] Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.(Asliye Ceza)Düzenlemenin 1. fıkrasında tanım verilmiş, 2, 3 ve 4. fıkralarda suçun ağırlaştırılmış hali ve 5. fıkrada ise kasten yaralama suçu ile görevi yaptırmamak için direnme suçunun ortak hali hakkında düzenleme yapılmıştır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, düzenlenen suça vücut verilebilmesi için; mağdurun kamu görevlisi olması, suçun işlendiği sırada kamu görevinin ifa ediliyor olması, direnme fiilinin kamu görevlisinin görevi ile ilgili olması, direnmenin cebir veya tehdit unsuru taşıması gerekmektedir.
BÖLÜM – 2
SUÇUN UNSURLARI
Suçun tanımından hareket ederek, suçun oluşması için gereken şartları ayrı ayrı kısaca belirtmemiz gerekmektedir.
► Suçun tanımı ile ilgili incelemeye başladığımızda, karşımıza çıkan ilk kavram “kamu görevlisi” kavramıdır.
Bu suç, sadece ve sadece kamu görevlilerine karşı işlenebilen bir suçtur. Dolayısıyla, suçun mağduru, her türlü şüpheden uzak bir şekilde, kamu görevlisi olmak zorundadır.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinin c bendinde, kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak anlaşılması gerektiği düzenlenmiştir.
► Suçun mağdurunun kamu görevlisi olmasının yanında, kanuni tanıma bağlı olarak ayrıca, kamu görevinin ifası sırasında ilgili suça vücut verilmesi gerekmektedir. Başka bir ifade ile kamu görevlisi, kamu görevini yerine getirir iken ilgili maddede suç olarak düzenlenen fiille karşı karşıya kalmalıdır. Bu nedenle, kamu görevlisinin, kamu görevi ile ilgili olmayan bir iş yapar iken madde metninde belirtilen fiillerin kendisine karşı yöneltilmesi, bu maddede belirtilen suça vücut vermeyecektir.
► Kamu görevlisi, kamu görevini ifa eder iken, görevini yapmasını engellemek amacıyla gerçekleştirilen bir fiil ile karşı karşıya bulunmalıdır. Dolayısıyla, failin amacı, kamu görevlisinin görevini engellemek olmalıdır. Fail, kamu görevlisinin görevini engellemek kastıyla hareket etmelidir. Bu itibarla, kamu görevlisinin ifa ettiği görevin doğrudan doğruya faile yönelik bir girişim olması zorunluluğu yoktur. Örneğin, A kişisine kimlik soran bir polisin, kimlik sorma işlemini engellemek için B kişisinin müdahalesine maruz kalması, şartları dâhilinde B kişisi açısından suçu oluşturabilir, A kişisinin bir sorumluluğu doğmayacaktır.
Bu bağlamda, failin direndiği kişinin kamu görevlisi olduğunu bilmesi ve aynı noktada kamu görevlisinin görevi ile ilgili olarak, zor kullanma yetkisine sahip olduğu bir işlem tesis ettiğinin farkında olması gerekmektedir.
Yargıtay 2. Ceza Dairesi önüne gelen bir olayda; “...Sanıkların haciz işlemi için gelen İcra Memuruna yanlarında köy ihtiyar heyetinden kimse olmaması ve gelenleri tanımadıkları için kapıyı açmadıkları şeklindeki dosya içeriğine uygun savunmaları karşısında atılı suçu işlemek kastıyla hareket etmedikleri nazara alınmadan ve zor kullanma yetkisi olan görevli memura ne şekilde nüfuz ve müessir kuvvet sarfettikleri de açıklanmadan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi... BOZULMASINA”[1] karar vermiştir.
Ayrıca, kamu görevlisinin zor kullanma yetkisini kullanılmasının engellenmesinin olayın şartları dâhilinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu görevlisi, zor kullanma yetkisine başvurmadan, engellendiğinden bahisle direnme fiilinin gerçekleştiği söylenemeyecektir.
Bu konu ile ilgili olarak Yargıtay 2 Ceza Dairesi önüne gelen bir olayda; “...Sanığın eşinin borcundan dolayı hacze gelen icra heyetine kapıyı kilitleyerek açmamaktan ibaret eyleminde, icra müdürünün zor kullanarak eve haciz yapmaya yetkisinin bulunduğu gözetilerek atılı sanığın ne şekilde nüfuz ve kuvvet sarfettiği açıklanmadan yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,... BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[2] yönünde karar tesis etmiştir.
Görüldüğü üzere, yukarıda bahsedilen bozmaya konu olayda; icra müdürünün eve girme hakkı ihlal edilmiş olsa da, eve zor kullanarak (çilingir, polis vs. marifetiyle) girme hakkına karşı bir direnme söz konusu olmamıştır.
Bununla birlikte; kamu görevlisinin, kamu görevini ifa eder iken, kendisine direnilen konuda zor kullanma yetkisinin bulunup bulunmadığı iyi araştırılmalıdır. Zira kamu görevlilerinin görevlerini ifa eder iken her görevlerinin değil, zor kullanma haklarının olduğu görevlerine karşı direnme söz konusu olduğunda, TCK md. 265 dâhilindeki suça vücut verilebilecektir.
Yargıtay 2 Ceza Dairesi önüne gelen bir olayda; “...Sanığın aracını yolun kenarına hatalı park etmesi nedeniyle trafiğinin tıkanması üzerine polis memuru tarafından aracını çekmesinin istenmesine karşın çekmemekten ibaret olan eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 61 inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu madde uyarınca trafik zabıtası tarafından aracın çekilmesinin mümkün olduğu gibi, ayrıca idari para cezası da öngörüldüğünden idari makamlarca işlem yapılması gerektiği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davaya devamla yazılı şekilde (görevli memura direnme nedeniyle cezalandırma şeklinde) hüküm kurulması,.... BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[3] yönünde karar tesis etmiştir.
Aynı yönde yine Yargıtay 2 Ceza Dairesi önüne gelen bir olayda; “...Suç tarihinde Muş ili girişinde bulunan polis kontrol noktasında denetleme görevi yapan Trafik Polis memurlarının "dur" ihtarına uymayarak idaresindeki otomobiliyle kaçan sanığın eyleminin 2918 s. kanunun 47 nci maddesi uyarınca idari para cezasını gerektirdiği ve görevsizlik kararı verilmesi lüzumu gözetilmeyerek yargılamaya devamla yazılı şekilde (görevli memura direnme nedeniyle cezalandırma şeklinde) hüküm tesisi, BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[4]yönünde karar tesis etmiştir.
Bir başka aynı yönde kararda Yargıtay 2 Ceza Dairesi önüne gelen bir olayda; “...Sanığın, olay günü görevli trafik polisleri tarafından alkollü olarak yakalanması üzerine, alkol metreyle ölçüm yaptırmak istememesi şeklindeki eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 ve yönetmeliğin 97 nci maddesinde belirtilen suçu oluşturduğu ve olayın idari mahiyette olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde unsurları oluşmayan görevli memura olumsuz direnme suçundan sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi, BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[5] yönünde karar tesis etmiştir.
►Ayrıca engelleme fiilini gerçekleştiren failin, “cebir” veya “tehdit” kullanması gerekmektedir.
Cebir, en basit manasıyla zorlama, bir işi yaptırmak yahut yaptırmamak için zora başvurma anlamındadır. Cebir maddi bir fiille olabileceği gibi, manevi de olabileceği ileri sürülmüştür.
Tehdit ise, TCK md. 106 bağlamında, bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırıda bulunacağı yönünde beyanda bulunmak olarak anlaşılmalıdır.
Kanun koyucunun açık iradesi dâhilinde, direnme fiilinin cebir veya tehdit olarak gerçekleşmesi zorunludur. Cebir veya tehdit olmadan gerçekleştirilen bir direnme, TCK md. 265 dâhilinde bir suç oluşturmayan direnme eylemi olarak değerlendirilecektir.
Nitekim Yargıtay 4 Ceza Dairesi'nin önüne gelen bir olayda; “...Sanığın olay günü kendisinden kimlik isteyen polis memurlarına “kimlik vermiyorum, siz kim oluyorsunuz, sizi şikâyet edeceğim, süründüreceğim” demesi biçimindeki eyleminde, görevi yaptırmamak için direnme suçunun tehdit unsurunun oluşmadığı, bu sözlerin şikâyet hakkını kullanacağını söylemekten ibaret yakınma niteliğinde olduğu gözetilerek sanığın...”[6] beraatına karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Görüldüğü üzere Yargıtay, isabetli bir şekilde, kanun koyucunun TCK md. 265'te cezalandırdığı direnme fiilinin taşıması gereken tehdit veya cebir unsurunun bulunmaması durumunda, beraat yönünde karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yargıtay 2 Ceza Dairesi de, önüne gelen bir olayda; “...Sanıkların Kalaba Sağlık Ocağı yakınlarında bulunan gençleri çevreyi rahatsız ettikleri gerekçesiyle dağılmaları konusunda uyaran jandarma erlerine "siz bu gençleri niye dağıtıyorsunuz, bu çocuklar isterlerse sokakta yatarlar, siz bunlara karışamazsınız" demekten ibaret sözlerinin ne suretle nüfuz ve müessir kuvvet sarfını oluşturduğu açıklanmadan yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi(ni)...” doğru bulmamıştır.[7]
Yine, Yargıtay 2 Ceza Dairesi, önüne gelen bir başka olayda; “...Haciz işleminin gerekirse kolluk kuvveti yardımıyla yerine getirileceği hususu nazara alındığında, sanığa atılı görevli haciz memuruna “haciz yaptırmam” şeklindeki sözlerin ne şekilde direnme suçunu oluşturduğu karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi(ni)...”[8] doğru bulmamıştır.
Yargıtay, TCK md. 265 dâhilinde yapılan bir yargılamada, failin fiilinin cebir veya tehdit unsurunu taşıyıp taşımadığının tartışılması gerektiğini, taşıyorsa hangi gerekçe ile taşıdığının Yerel Mahkemece belirtmemiş olmasını, bozma nedeni yapmaktadır.
Direnme fiilinin, cebir ve tehdit unsuru içerip içermediği, her olayın ayrıksı durumuna göre tartışılmalıdır. Kamu görevlisinin kullanacağı güç potansiyeli ile failin bu uygulanacak güce karşı oluşturduğu direnme fiilinin her olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Basit bir karşı çıkış, direnme olarak addedilemeyecek, cebir ve tehdit unsuru her olayın ayrıksı durumuna göre irdelenmesi gerekecektir.
Yargıtay 2 Ceza Dairesi, önüne gelen konuyla ilgili bir olayda; “...Sanığın kocasının borcu için eve gelen ve evde bulunan televizyonu haczetmek isteyen görevlilere televizyonun üzerine eğilerek haciz yaptırmak istememekten ibaret eyleminde zor kullanma yetkisi bulunan görevliye görevini buna rağmen yaptırmamak olarak kabulü mümkün nüfus ve kuvvet sarfı bulunmadığı ve bu nedenle suç öğelerinin oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulması,... BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[9] yönünde karar tesis etmiştir.
Yargıtay 2 Ceza Dairesi, önüne gelen bir olayda; “...Olay gecesi durumlarından şüphelenilmesi üzerine görevli memurlarca "dur" ihtarı yapılan sanığın ihtara uymayıp koşarak, yaya olarak uzaklaşmaktan ibaret eyleminde nüfuz ve kuvvet sarfı hususunun ne şekilde gerçekleştiği açıklanmadan ve görevli memura pasif direnme suçunun unsurları gerçekleşmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,... BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[10] şeklinde karar tesis etmiştir.
Yargıtay 2 Ceza Dairesi, önüne gelen bir olayda; “...Suç tarihinde havaya silahla ateş edilmesi olayına müdahale eden jandarma tim komutanı olan müşteki Abdülkadir, silahın sanık tarafından sıkıldığını öğrenince aralarında öncesine dayalı husumet dolayısıyla tekme ve tokatla sanığa saldırarak 15 gün iş ve gücünden kalır şekilde yaraladığı ve "arabaya bin sana soracağım, göstereceğim" şeklinde tehditte bulunması üzerine korkan ve kendisine karakolda kötü muamele yapılacağını düşünen sanığın "yanımda arkadaşlarım şahit olarak gelirse arabaya binerim" diyerek araca binmek istememesi şeklinde gerçekleşen olayda, suçun unsurlarının oluşmayacağı gözetilerek sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, ... BOZMAYI GEREKTİRMİŞTİR”[11] şeklinde karar tesis etmiştir.
SONUÇ:
Görevi yaptırmamak için direnme suçu, birçok fiille karıştırılan ve bu nedenle birçok bozma kararına konu olmuş suç tiplerindendir.
TCK md. 265'te düzenlenen bu suç, bir yandan kamu görevlilerince çokça şikâyet konusu yapılarak kullanılmakla kişilere karşı baskı unsuru haline getirilmiş, diğer yandan da kişiler tarafından sıkça ihlal edilerek normal karşılanmaya/kanıksanmaya başlanmış bir suçtur.
Suçun tanımı ve unsurları açısından kısaca açıklamaya çalıştığımız bu suç tipinde, sunulan Yargıtay kararları ile bir ön bilgi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Devlet, ancak ve ancak kendisine bağlı kamu görevlilerinin işlemleri ile yapısını devam ettirebilecektir. Özel ve tüzel kişiler, kamu görevlilerinin işlemlerine ve fiillerine karşı, hukukun sınırları içerisinde yasal bir direniş gösterebilirler. Ancak, hukukun izin verdiği ölçülerin dışına çıkılması durumunda, ceza hukuku bakımından sorumluluğun ortaya çıkacağı açıktır.
YÜKSEKKAYA LAW OFFICE, Devletin tüm işlemlerine karşı özel ve tüzel kişilerin itiraz ve yasal direnme haklarının varlığına saygı duymaktadır. Ancak, hukuken izin verilmeyen bir direnmenin cezalandırılmayla sonuçlanacağını da kısaca belirtmek amacıyla, toplumu bilgilendirme görevini yerine getirmek kastıyla, yukarıda belirtilen bilgileri aktarmayı uygun görmüştür.
[1]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2004/3818 E.-2005/14601 K.-06.07.2005 T.
[2]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2003/23795 E.-2005/15630 K.-13.07.2005 T.
[3]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2004/4969 E.-2005/15139 K.-11.07.2005 T.
[4]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2003/19530 E.-2005/15403 K.-11.07.2005 T.
[5]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2004/20775 E.-2005/28625 K.-08.12.2005 T.
[6]Yargıtay 4 Ceza Dairesi, 2013/32060 E.-2014/2018 K.-18.02.2014 T.
[7]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2003/19867 E.-2005/15376 K.-11.07.2005 T.
[8]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2004/16309 E.-2005/26343 K., 23.11.2005 T.
[9]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2003/21602 E., 2005/16873 K., 14.07.2005 T.
[10]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2004/1743 E., 2005/17400 K., 12.03.2005 T.
[11]Yargıtay 2 Ceza Dairesi, 2004/10182 E., 2005/21606 K., 13.10.2005 T.
YORUM GÖNDER