Site Etiketleri: Adana Ceza Avukatı Adana Boşanma Avukatı Adana Avukat Adana Ağır Ceza Avukatı Ceza Avukatı Adana Avukat Boşanma Avukatı Ağır Ceza Avukatı
TUTUKLAMA NEDİR?
Hakkında en çok spekülasyon yapılan, tanımı ve şartları konusunda en çok araştırma yapılan ceza hukuku kavramı belki de tutuklama kavramıdır.
Tutuklama, en kısa ve net tanımı ile, temel hak ve özgürlüklerin belki de en önemlisi olan “özgürlük” hakkının, hukuka uygun usul ve esasa dayalı olarak kısıtlanmasıdır.
Peki Türkiye’de yaşayan insanlar için tutuklama kavramı ne anlam ifade etmelidir?
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde bu konuya ilişkin ayrıntılı bir düzenleme bulunmaktadır. Hukuki kavram bu şeklide tanımlanmışsa da uygulamanın bu şekilde olduğunu yani kanunda yazılan şartlara bağlı kararlar verildiğini söyleyebilmemiz mümkün değildir.
İlgili düzenleme incelendiğinde, tutuklama gibi önemli bir kısıtlamanın çok sıkı şekil ve usul şartlarına bağlandığı görülmektedir. Tutuklama şartlarının varlığının SOMUT olarak gösterilmesi konusu, özellikle önem arz etmektedir.
Peki uygulama bu şekilde midir? Tabi ki hayır!
Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu “hak ihlali” kararları incelendiğinde, belirlememizin doğru olduğu görülecektir. Zira Anayasa Mahkemesi bir çok kararında da belirttiği gibi uygulamada, tutuklama kararlarında; hiç de öyle kanunda yazdığı gibi, tutuklama şartlarının incelendiği, tutuklamanın şartlarının var olup olmadığı konusunda ayrıntılı ve hukukun gerektirdiği şekilde bir araştırma yapıldığı konusunda hiçbir açıklamaya yer verilmediği, SOMUT olgu konusunda kanun açıkça önem vermesine rağmen kararlarda somut olguya hiç değinilmediği görülmektedir.
Uygulamada, bir soruşturma nedeniyle Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesi alınan şüpheli, tutuklama istemiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildiğinde, Sulh Ceza Hakimliği, Cumhuriyet Savcısının tutuklama istemini değerlendirecektir. İşte bu değerlendirme aşamasında karşımıza Anayasa madde 19, CMK md. 100 çıkmaktadır. Hakim, şüpheliyi tekrar sorguya çekecek, şüphelinin müdafisini (avukatını) dinleyecek ve daha sonra kararını verecektir. İşte bu karar aşamasında hakim, Anayasa madde 19 ve CMK md. 100’de belirtilen şartlara göre dosyayı incelemeli, kararını vermeli ve kararında Anayasa madde 19 ve CMK md. 100’e göre inceleme yapıldığına dair somut olguları belirtmeli ve kararını gerekçelendirmelidir.
Fakat uygulamada, bu hiç de böyle olmamaktadır. Çok kısa bir süre dosyayı inceleyen hakim, şüphelinin daha önce verdiği (emniyette ve savcılıkta) ifadelerin doğru olup olmadığını, eğer doğruysa bu ifadelere ekleyecek bir husus olup olmadığını sorar, şüpheli müdafisini dinler ve DAHA ÖNCE DOSYAYI İNCELEME AŞAMASINDA ŞÜPHELİNİN TUTUKLANMASINA KARAR VERMİŞ İSE yine daha önce katibin bilgisayarında matbu bir şekilde yazılmış tutuklama kararındaki suç ve şahıs isimleri değiştirilerek, kararını yayınlar!!!
İşte Anayasa Mahkemesi ve Türkiye aleyhine verilen AİHM‘nin bu konudaki kararlarında, hep bu hususlardan dolayı ülkemiz tazminata mahkum edilmekte, uluslararası camiada itibar kaybetmektedir. Hukuka aykırı bir şekilde özgürlüğü kısıtlanan şahsın hayatındaki yıkımdan hiç bahsetmiyoruz.
Tüm bu anlatılanlar ışığında, tutuklama kavramı bakımından Türkiye yargısı maalesef hep sınıfta kalmaktadır. Yapılması gereken, bu konuda yasal başvuru yollarının sonuna kadar tüketilmesi, haksız tutuklama veren yargı mensuplarının bu konuda en azından dolaylı yönden ikaz edilmesi, avukatların bu konuda sabırla yol almaları gerekmektedir. Yoksa bu gidişle ülkemizde tutuklamanın, sosyolojik anlamda ölüm ile aynı manaya geleceğini tahmin etmek, hiç de zor olmayacaktır.
(Bu yazı tarafımızca, nasill.com isimli web sitede yayınlanmıştır)
YORUM GÖNDER